Aklımın içinde 950 km/s hızla uçan bir Boeing 777 gibi takip etmeye çalışıyorum düşünceleri.
Ne mümkün.
O kadar hızlı ki bu düşünceler, sapmam gereken sapağı kaçırmaktan korkuyorum.
Envai türden, falanca çeşit fikir var kafamın içinde.
Yetişemiyorum takibe.
Kendimi anlayamıyorum ki, bir başkasına kızayım, anlamıyor diye beni.
Anlaşılamıyorum.
Bir öyleyim, bir böyle.
Ha, sanma şikayetçiyim halimden.
Yolculuk, A şehrinden bilemediğim bir başka şehre gitmekse, zaten kabullenmem gerekir içinde bulunduğum durumu.
Şehir şehir gezdim.
Hâl, hâl dolaştım.
Binlerce laf ettim şarkılarımda.
Belki de boyumu aşan laflardı bunlar.
Ama samimiydim.
Tek bir kez bile yalan söylemedim ne kendime ne sana.
Düşünemediğimi düşünmeye başlıyorum.
Beceremiyorum galiba.
Yakalayamıyorum.
Zamana yenik düşüyorum.
Bir şeyleri kaçırmaktan ödüm patlıyor.
Her türlü ’-izm’den miğdem bulanıyor.
Hiç biri beni anlamaya kadir değil.
Ki beni anlatmaya kadir olsun.
Ruhum ancak Hakikatin ışığı ile istirahat edebiliyor.
Sükût ettiğim sürece daha fazla kişi konuşuyor beynimde.
Tek isteğim anlayabilmek öz benliğimi ve beni bütünleyen dış alemi.
Bilmediğim bir zaman, bilmediğim bir yerde anlaşılabileceğimi umarak yaşıyorum.
Eski bir dostumun söylediği bir söz beliriyor zihnimde;
“Belki de sen öldükten sonra anlayacaklar seni”
Kim bilir?
Mirac
17 Ağustos 2015
İstanbul